15 Eylül 2007 Cumartesi
you are my sunshine, my only sunshine
bugün dersaneye gittim, yeni başlayacak kurları öğrenmek ve kitaplarımı almak için. her şey çok garipti, bomboş bir odada çok meşguluz imajı yaratılmıştı. konuşmak istediğim konuyu konuşmadan çıktım ordan, yapmacıklıktan h-o-ş-l-a-n-m-ı-y-o-r-u-m...
G.yi aradım, kuafördeymiş, alem kız "atla gel daha benim röflem bitmedi, manikür de yapacaklardı, geç kaldım" diyerek beni resmiyetten gayet uzak, binbir dedikodunun döndüğü bir kuaför dükkanına taşıdı. kahve, sigara derken zamanın nasıl geçtiğini anlamadık. (kahve için kuaföre, burnuma dayadığı sigaralar için de G.ye teşekkürler)
oradan Karşıyaka çarşı'ya yürüdük, daha doğrusu G. ile Boğaziçi'nin, bölümün anısını yad ettik yol boyunca. G. bizim bölümden mezun olmasına rağmen 4 yıl boyunca bir kere bile karşılaşmamışız, hiç ortak arkadaşımız yok okuldan. Sonra enfes bir köfte ve çay sefası yaptık, sanırım adı köfteci erol'du. enfesssti.
G.'yi zorla eve sürükledim türk kahvesi höpürdetelim diye, konu konuyu açtı, tesadüfen onun çalıştığı üniversitenin ilanına başvurduğumu anlattım, daha detaylı bilgi için nete gir dedi, bir sayfa dolusu telefon numarası, mail adresi vs yazdırdı. siteyi incelerken açık pozisyonların birinde ingilizce öğretmenliğini de gördüm. hemen başvurdum, lütfeeen olsun diye dua etmeye başlıycam birazdan:)
başlığa gelince, sabah canımdan bir parça olarak kabul ettiğim Duygu'cum aradı, sesi çok kötüydü. onun yanında olmayı çok isterdim, ona destek olabilmeyi. bana hep bu şarkıyı söylerdi.
feci bir İstanbul nostaljisi, dostu özlemenin verdiği burukluk, yanında olamamanın verdiği vicdan azabı da cabası.
öyle işte, bu da öyle bir gündü.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder