nedense istanbulda kendimi huzurlu hissetiğim tek yer beşiktaştı. beşiktaşlı olduğumdan diil, ona eminim çünkü ben hiçbir zaman fanatik bir taraftar olmadım. ne taksim kadar eğlenceli, ne bebek, ortaköy ya da arnavutköy kadar şaşalıdır ama çarşıya indiğim anda baştan ayağa aradığım her şeyin en güzelini, en orijinalini bulurdum. yıllarca beşiktaştan giyindim ben, orada yemek yedim, ya da yediğim en güzel yemekleri orada yedim. aradığım bütün fantastik filmleri küçük çarşıdaki cd'ciden aldım, arkadaşlarımla kıymalı börek yedim, elma'da yerine göre kahve yerine göre şarap içtim, hakan pastanesinde oturup çay içtim, geleni geçeni seyrettim, sinanpaşa pasajının altını üstüne getirdim, bir şey almasam bile orada bulunmayı, iki adım atınca kabalcıya ulaşmayı sevdim. mutlaka eve dönmek için tansaş'ın önünde otobüs bekledim. karşıya geçmek için hep beşiktaşa indim, vapur sefası sürdüm. ilk sigara paketimi beşiktaştan almıştım, istanbula ilk geldiğimde yine aynı büfeden annemle halley almıştık, aynı büfe olduğuna eminim üstelik. ben üniversiteye ilk başladığımda hediye fuarları dolmabahçede yapılırdı, şimdiki gibi harbiyede diil, ve ben o zamanlar bütün sevdiklerime oradan hediye alırdım.
zamanında çok aşık olduğum sevgilimle ilk olarak beşiktaşta iskelenin yanındaki çay bahçesinde öpüşmüştüm, çok rüzgar vardı, beşiktaş uyarmıştı beni üstümüze kocaman bir dalgayı atarak.
tanıdığım herkesle mutlaka beşiktaşta bir şeyler atıştırdım, genelliklede alibaba'da kebap yedik. işin ilginç yanı şu ana kadar okuduğum güzel kitapların çoğunu beşiktaştan almışlığım var.
bana hainlik yapmışlığı da yok diil beşiktaşın ama olsun. ben onu hep sevdim. kalbimin bir yeri hep istanbulda kaldı derim, yalan. kalbim beşiktaşta kaldı...
not: fotoğraf benim acemilik zamanlarımdan, kafanızda sağa kaydırın objektifi ya da hayal edin orada, iskelenin yanında bir çay bahçesi var taraçalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder