23 Aralık 2007 Pazar

all my friends are getting married and I'm getting drunk

bugün bir arkadaşımın daha düğünü vardı (evlenen arkadaşlarımın sayısını artık net olarak bilmiyorum. eve geliyorum, hooop posta kutuma bir davetiye daha düşmüş) bu seferki bebekliğimden kalma bir arkadaş, hani çocukken evcilik oynadığınız, ergenlik döneminde kumsalda birlikte göz çapkınlığı yaptığınız, pijama partisi verip sabaha kadar kıkırdağınız, öss döneminde yüzünü ayda yılda bir görsen de her gece telefonda dedikodu yaptığınız, üniversitedeyken ise yavaşça yollarınızın ayrıldığını acıyla fark ettiğiniz arkadaşlardan. her neyse, bizim ailelerimiz çok yakındır ve bizi ikiz gibi büyüttüler, bu yapay kardeşlik durumundan dolayı bütün arkadaşlarım arasında evleneceği fikrine en zor alıştığım arkadaşım o oldu. sanki evlenirse bir şeyler eksilecekmiş gibi geldi hep, aramızda medeni haldeki değişimin getireceği kocaman bir uçurum açılmış gibi geldi ki, daha öncekilerde bu sorunu yaşadım. bara gidelim mi? sorusuna sen bana çaya gelsene cevabını veren arkadaşlarım var.
neyse, haseti ve hüznü bir kenara atarsak mutlu ol arkadaşım diyebilirim ancak kendisine, ama biz çay içmeye diil, bara gidelim. bağlanma kelimesi sizin için iple bağlanmış gibi her an beraber olmak diil, birbirine güvenen ve özgürlüğüne saygı duyan bireylerin bağlılığı olsun.
.
.
.

17 Aralık 2007 Pazartesi

lilly's loud chewing

bayılıyorum bu adamlara, inanılmaz absürd ve komikler...

14 Aralık 2007 Cuma

adını koyamadım.

çok canım sıkılıyor. sanırım yine başımınbelasıkalbiminvazgeçilmezağrısıeskisevgilim depresyon geri dönüyor. hayatının amacı bir nevi daha fazla kitap okumak olan ben bir gladyatör evlat edindim, ellerimle besliyor, arenaya, keşif seferlerine yolluyorum. bütün vaktimi onunla geçirip haydutlarla savaşıyorum. çok fazla kahve ve sigara içiyorum, yemek yemeyi ise bazen unutuyorum, bazen 3 gündür boğazımdan hiçbir şey geçmemiş gibi saldırıyorum. eskiden beni sinirden deli eden şeylere gülüp geçiyorum, oysa gülüp geçtiğim şeylere sinir oluyorum. is this called decadance or mutation?
her gün fotoğraf makinamı şarj etmeyi unutup ertesi gün yapılacaklar listeme ekliyorum, oysa fotoğraf çekmek için işe gitmek dışında da dışarıya çıkmak lazım, di mi?
her gün mutlaka bir kere üç yıldır tatil yapamadığım aklıma geliyor? bayramları saymazsak bir kere bile farklı bir yere gidip dinlenemedim, ayaklarımı suya sokup sahilin tadını çıkaramadım.
sabah, öğlen ve akşam üç farklı program hazırlayıp günümü gün edemedim.
hatırlıyorum, bir deniz vardı geçmişimde, gece 11'de canı kahve içmek istediği için ev arkadaşını kandıran ve son metroyla taksim'e gidip kahve içen, gece matinesinde saçmasapan bir film izleyip sabah kadar gülen, bebek yokuşunda güneşin doğuşuna tek başına şahitlik edebilen. sınav zamanı sabah kadar ders çalışıp sınavdan sonra bara gidebilen ve 45 saat uykusuz ama çok mutlu olan.
ben sanırım kendi ellerimle yok ettiğim bir gençliği özlüyorum, bunun adı da depresyon değil, büyümek...
bu yazdıklarım da yazmak değil saçmalamak...

9 Aralık 2007 Pazar

thesis

sevgili blog,
dün bir master programına başvurmadan "öteki"lediğim her şey adına ikinci tezim için araştırmalara başladım. Allah bana akıl fikir versin di mi, git bir yerde master yap, bir tez hocan olsun, yönlendirsin seni. ama problem tamamen benim kargaşalar silsilesine %100 açık bünyem. ben tez yazarsam yine murakami üzerine yazarım, yazar japon dil ingilizce, kimlik bunalımı ve kimliğin parçalanması konusu ise evrensel. benim kimliğimdeki bölünmeler ise tamamen kişisel. hangi aklı başında tez hocası benim gibi bir manyakla uğraşır ki?
bu sefer tezim için kitap listem:
kafka on the shore
dance dance dance
blind willow sleeping woman
the wind up bird chronicles
south of the border west of the sun
sputnik sweetheart
----------------
murakami critics
books related to magic realism and postmodern literature
critics of surrealism
etc.

hala outline yazma aşamasındayım.
tekrar ediyorum, allah bana akıl fikir versin.
amin.
kafamı kurcalayan tek bir soru var bu aralar? what has changed since the flow?

1 Aralık 2007 Cumartesi

hayatımdaki iniş çıkışlardan ve onlardan bu kadar çabuk etkilenmekten yoruldum.
burcumu değiştirmek istiyorum.
bıktım yengeç olmaktan...

tarotun içinde kesişen yazgılar...

fala inanma falsız da kalma deyişinin aksine ben bir zamanlar fala çok inanırdım, attığım her adımdan önce pen kafeye gider, falıma baktırır, ortaya atılan genel geçer cümlelerden aklıma yatanları seçer öyle bir plan biçerdim kendime. çok sonra onun benim terapim olduğunu anladım, fal baktırmaktan vazgeçtim ama fal baktırmanın verdiği anlık hazzı yaşamak gibisi yoktu.
bir ara ben de denedim fal bakmayı, önceleri tutturdum galiba ama sonra bu yeteneğim şurdaki tavuk mu, şu yuvarlak cisim ufoya ne kadar çok benziyor di mi gibi saçmalıklardan öteye pek gidemedi, giderek de kısırlaştı zaten. bütün bunları niye mi yazıyorum, geçenlerde okumaya başladığım ama birazcık daha ön okuma yapmam gerektiğinden yarım bıraktığım kitap yüzünden: Italo calvino'nun kesişen yazgılar şatosu. yazar kişisi hiç üşenmemiş, eline iki farklı tarot destesini almış, kağıtları rastgele dizerek yirmi küsür karakteri bulunan hikayeler çıkarmış, üstelik hepsinde de alt metin okuması ve mitolojiden felsefeye kadar geniş bir alanda referanslar var. yani ciddi bir edebi birikimi olmayanların harcı olamayacak kadar zor bir kitap. alt metin okumasına girilmezse yaklaşık 3 saatte okudum bitti olacak kadar ince. yok, bu referanslara tek tek gideyim dersen edebiyatın karanlık sularına hoşgeldin. ben şu ana kadar verilen refenslardan ancak on yedisini çözebildim, her ara verdiğimde kafamda tarot kartları ve sayfalarca makaleler uçuşuyor ve tekrar tekrar calvino'nun zekasını ve hayalgücünü takdir ediyorum.
dipnot: kitap yapı olarak inanılmaz decameron'u ve doğal olarak canterbury tales'i anımsatıyor, tek farkı karakterlerin bulundukları mekanda, şato ya da meyhane- kitabın iki bölümü var- dilsizleşiyorlar ve dertlerine bu tarot kartları derman oluyor. ellerinde bir deste olduğu için hepsinin hikayesi bir noktada kesişip iç içe girmeye başlıyor. yazar bu noktada kağıtları çapraz yorumlayarak hiç söz almamış karakterlerin hikayesini de kısa kısa anlatıyor.
dünyayı tersten okumaya cesareti olanlara şiddetle tavsiye edilir.
dipnot 2: bakalım hamlet referansını bulabilecek misiniz?
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...