28 Ocak 2011 Cuma

hayat ne güzel olur



- herkes sünger bob gibi hağ-zırııım dese...
- üç hafta çalışıp bir hafta tatil yapsak...
- kendi kendini temizleyen ev icat edilse...
- hep kahve içsek ama hiç uykumuz kaçmasa ...
- bir de yesek ama kilo almasak...

27 Ocak 2011 Perşembe

zıpırtaküs

noktasına virgülüne dkunmadan bugün yaşadığım olay:
bir kız öğrencime sordum, abin pek çalışmıyor sanırım bu aralar?
cevap gecikmeden geldi: çalışmıyor öğretmenim, evde hep internetten Zıpırtaküs'ü izliyor.
- neyi?
- Zıpırtaküs örtmenim, hani şu kaslı adam varya, o.
- hımm, tamam. (iç ses: Ben bir çay koyup geleceğim.)

Spartacus'e zıpırtaküs dediğin için seni pek çok seviyorum çocuk. kimbilir neler geliyor aklına.....

25 Ocak 2011 Salı

IQ84


source
2011 yılından en büyük beklentim artık bu kitabı okuyabilmek. 2009 yılından beri bu serinin İngilizce'ye çevirilmesini bekliyorum dersem abartı olmaz. çıkış tarihi 2011 eylül olarak belirlenmiş, Pandora buraya bir ayda getirse yine de bekleyecek 9 ayım var demektir :(
Dear Mr. Murakami, can you please write some of your books in English?

20 Ocak 2011 Perşembe

Beslenme Çantası - on favori roman karakteri

Beslenme Çantası en sevdiğimiz on roman karakterini soruyor ve yapılacak çekilişle bir kişiye kitap hediye ediyor. Ben biraz cozutup karakterleri uzun uzun anlatmış da bulundum. Gülş'ten gördüm tamam, bloguna yazıp yayınlamış, kıskandım ben de burada yayınlıyorum.
gülş'ün listesi için tık tık
Yoruma geçmeden önce yazmazsam çatlarım, on roman karakteri seçerken resmen ecel terleri döktüm, ne kadar zormuş...

------------------------------------------------------------------------------------
merhaba, aslında romanla kısıtlanmış ama ben araya (bu sefer) bir adet Shakespeare sıkıştıracağım. başlıyoruz.
1. Hamlet - Hamlet: aşkla intikam arasında kalan, kendisiyle çelişmekten çekinmeyen ve için için kendini bitiren canım Hamlet'im. İngiliz edebiyatına aşık olma sebebim.
2. Toru Okada - Wind up bird chronicles: hayatımızda her şeyin bir rutini vardır, peki ya bu rutin bir gün bozulursa ne olur? İşte Toru Okada, ütüyü bile hep aynı sırada yapan adam, kendini birdenbire sürreal bir gerçekliğin içinde buluyor.
3. Ömer Özsipahioğlu - Araf: kendi içinde anarşist, kahve, sigara ve bilumum ota bağımlı, "seni uzaktan sevmek sevmelerin en güzeli" diyebileceğimiz bir adam.
4. Küçük Prens - Küçük Prens:
"insan bir çiçeği severse ve milyonlarca ve milyonlarca yıldızda yalnız tek bir çiçek açarsa, işte o yıldızlara bakarak mutlu olur. kendi kendine şöyle der: işte orada, o yıldızlardan birinde benim çiçeğim ama koyun çiçeği yedi miydi bütün yıldızlar kararıverir." diyebilecek kadar narin bir çocuk.
5. Kral Salomon - Kral Salomon'un Bunalımı: okuduğum en orijinal karakterlerden biri. Bulduğu eski bir kartpostaldaki buluşma gününe ve saatine uyarak (tabi belki 30-40 yıl sonra) belki de hiç kavuşamamış o iki sevgiliyi andığı andan beri bir başka seviyorum.
6. Raif Efendi - Kürk Mantolu Madonna: Ah Raif Efendi, umudun sönüşünü, pişmanlıkları nasıl yalın, ne güzel anlatmışsın.
7. Hayri İrdal - Saatleri Ayarlama Enstitüsü: Olabilecek en absürd aileye ve çevreye sahip, kendini zor bulabilmiş hep araya sıkışmış, silik ama etkin karakter. Doğuyla Batının arasında sıkışmış kültüre gönderme yapan kitabın gelişimini mizahi diliyle anlatan İrdal, hepimizden bir parça. (hakkını yemek istemem, Doktor Ramiz de ikinci favorim ama aralarında seçim yapmam gerektiği için Hayri İrdal'ı seçtim.)
8. Nuh Tufan - Dublörün Dilemması: hayata bakış açısıyla, Afili Filintalarıyla Nuh Tufan candır dedirten adam. bir gün Çöplük'e geleceğiz. Söz.
9. Aras Atacan - Kumral Ada ~ Mavi Tuna: "Aras nereye" bölümünde kalbimi paramparça eden çocuk, hala gerçekten yaşadığına inandığım anlar var.
10. Alper Kamu - Oğullar ve Rencide Ruhlar : çocukken her şeyi bilip büyüdükçe unuttuğumuzun kanıtı. Alper Canıgüz'ün zeka kırıntıları üstünden başından akan çocuk.

---on karakter kısıtlaması çok zor oldu, huysuz Heathcliff'i, gururunu her şeyin önünde tutan Mark Darcy'i, çocukken tüm kızların gözdesiyken büyüdükçe obezleşip hayatı çözmesi zor bir bulmacaya dönüşen Oscar Wao'yu, sorunlu karakterimiz Holden caulfield'i, Parfümün dansı'nda Alobar ve Kudra'yı, Svevo'nun Zeno'sunu saymazsam eksik kalırdı.--

17 Ocak 2011 Pazartesi

alışveriş yapmak ya da yapmamak! lütfen, mesele bu değil...


source
alışveriş yapmak ya da yapmamak, lütfen, mesele bu değil. Mesele alışverişin de yemek yemek gibi stresle başa çıkma yollarından biri haline gelmesi. Sadece ben bu kadar savurganım sanırken çoğu arkadaşımda ve sosyal medya sayesinde izlediğim insanlarda deliler gibi bir alışveriş sevdası var. Pek çoğu aldıkları şeylerin çoğunu bir kereden fazla kullanmadıklarını belirtiyor. Düşünün, 30-31 ocak arası Türkiye 750 milyon lira harcamış, olsa daha fazlası da harcanırdı eminim. Üretici toplumdan tüketici topluma geçişimiz fazla hızlı olmadı mı? tamam, eskileri ters yüz edip yeniden giyelim demiyorum ama en azından bazı şeylerin eskimesine izin versek daha iyi olmaz mı?
sıkıcı blog yazarı d.

12 Ocak 2011 Çarşamba

kısa kısa

- "Dikkat yazılı var" diye bir kitap vardı bir zamanlar, eğer yenisi çıkacaksa bizde malzeme bol diyecektim.
- sınavlardan giriş yapmışken, yine yazılı haftasındayız. Yazılılar bitince ölçme değerlendirme maratonu başlayacak. Aslında bir an önce yapsam bitirsem tam süper olacak.
- nasıl yaptığımı bilmediğim feci bir kredi kartı ekstresiyle baş başayım. Aslında umursamaz bir insan olsam da memur çocuğu olduğum için kredi kartımın (ödenecek her şeyin aslında) asgarisini değil tamamını ödeme konusunda biraz fazla hassasım, 15 tatilde evden çıkmamak koşuluyla arayı kapatabileceğime inanıyorum. (inanmak güzeldir.)
- işten eve- evden işe temposu ve yüksek motivasyonsuzluk sebebiyle diyetimi oldukça boşverdim oysa Esra geçen gün beni ne güzel motive etmişti, sabah her şey güzel başlıyor ama okuldan çıktıktan sonra yolda o kadar acıkıyorum ki eve gidene kadar bakkala markete uğrayıp caanım çikolataları çantama atıyorum ve eve gelince de bir güzel yiyorum. Herhalde 5 çocuğun yiyebileceği çikolatayı yiyorumdur, sonra yine pişmanlık yine hüsran. Oysa yazın ne güzel hiç bozmadan yapabiliyordum, sanırım okuldaki stresi yemekten çıkarıyorum.
- dışarıdan bakınca "herhalde çok romantik bir kız bu" denilecek bir tipim var, cinayet/polisiye almak için gittiğim kitapçıdaki satış görevlisi bana zorla bayık aşk romanlarının daha uygun olduğunu söyledi, en sonunda adama çemkirmek zorunda kaldım: ben gerilim kitabı okuyacağııııııım! Ben o bayık romanslara (kimse kusura bakmasın, onlar roman değil, romans) chick-lit dönemimde bile katlanamıyorum. Evet, yuvarlak hatlı ve yumuşak yüzlü bir insan olabilirim ama bu önyargılı yaklaşımı kitap satan bir yerdeki birine ya-kış-tı-ra-mı-yo-ruum.
bitti.

10 Ocak 2011 Pazartesi

kahve falı fallanmamalı/özür yazısı


kaynak
Bundan dört sene öncesine kadar bende bir kahve falı deliliği vardı, illa her gittiğimiz yerde bir fal baktırılacaktı. Kahve falına ne kadar çok para harcadığımızı tahmin edemezsiniz. Neyse, şimdi fal bakanlar gerçekten çok mistik değillerse üç beş yoklama ile hayatınızla ilgili bilgileri size söyletip sonra kavallice tekrar size satarlar. Laf arasında doğum tarihini sorup burcunu söylemek, parmaktaki yüzükler/yüzük izleri kontrol edilip medeni hal tahlili, yüzünüzün ifadesinden, giyiminizden kuşamınızdan o anki ruh haliniz, mesleğiniz vs vs. (allahaşkına, gözleri ağlamaktan şişmiş bir kıza ben de söyleyebilirim aşk acısı çektiğini)
Bir keresinde gittiğimiz bir yerdeki kadın bana hayatım boyunca hep içinde sadece/çoğunlukla "a" harfinin geçeceği yerlerde çalışacağımı söylemişti. (şu an çalıştığım okulun adında bir tanecik bile "a" harfi yok tahmin ederseniz)
öğrenciyken staj yapıyorduk bir okulda, staj çıkışı üstümde takım elbiseyle gitmiştik bir kere, kadın bana sizin işiniz sayılarla, muhtemelen bankacısınız dedi ve bir bankacının iş hayatında yaşayabileceği tüm sorunları saydı döktü. Oysa ben aşk acısı çekiyordum.
Tabi bunları herkes biliyor, ben de o zamanlar biliyordum ama insan bazen bir şeylere inanmak istiyor. Sanırım benim için bütün bu kahve falı zırvalıkları ufak çaplı bir terapiydi, sonra her kahve içtiğimizde (ki haftanın 6 günü beraberdik ve kahve içiyorduk) fincanı kapatıp "deniz, hadi fal bak" diyen arkadaşım sayesinde fal ve türevlerinden öyle nefret ettim ki. (hem zaten ben hiç anlamam, kuş var, bak şu tavuğa benzemiyor mu sence, aaa, tavuskuşu mu yoksa gibi hayvanat bahçesi temasında fallar bakabiliyordum ancak)
bugün bu aklıma geldi, burayı okuyan arkadaşlarımdan çoğu benimle en bir kere fal baktırmıştır tahminimce. eh, bu da size özür yazım olsun. Ayhan&Özlem, Duygu, Gülin, Esra, Nalan, sizi zorla Melekler Kahvesi, Pen Cafe gibi yerlere sürüklediğim için özür dilerim. (Ayhan, bana fal baksana, sen süper über mistik bir insansın zorlamarını yaptığım için senden duble özür dilerim.)
öptüm bye,
D.

8 Ocak 2011 Cumartesi

google search


source
I have just googled myself which turned out to be a disaster. I can be found under some really interesting titles such as "the key for a successful diet!" (hahaha, yes, have me and lose weight). I found out that a book that I translated years ago became a bargain (what a shame!), my twitter and facebook accounts, also another facebook account that belongs to a man quite younger than me. The projects which I'm (and was) in etc.
Hey, interestingly enough, I couldn't find my work info (yes, I'm also at the school website as one of the teachers)
Dear Google, are you kidding me?

6 Ocak 2011 Perşembe

I'm not ready for this...


source

------------------------spoiler----------------------------

İlk kez bir himym bölümünde gözlerim dolu dolu oldu. Üstelik ilk 19 dakika o kadar çok gülmüştüm ki. Barney'nin doppelganger'ı, satır aralarına gizlenmiş 50'den geriye doğru sayışları (ama sebebini anlamış değilim), sandy rivers'ın geri dönüşü, doppelganger'ın Daniel faraday'e benzemesi (bence tabi ki), sandy rivers'in olmayan saçları ve fotoğraf çekilirken verdiği poz vs. derken gerçekten eğlendim ama bu kadar hüzünlü bitince, hele Marshall "I'm not ready for this" deyince, fena oldum.

------------------------spoiler----------------------------

sanırım fazla benimsemişiz karakterleri...

gece saçmalamaları

sevgili blog, saat daha 22:38 amma velakin benim beynim pelteleşmeye başladı bile. Televizyonda Fatmagül'ün suçu ne var ve ben hala bu dizi niye yayında gibi sorular soruyorum, buldum! tecavüzü halkın gözünde yasallaştırdılar, paraları ceplerine indirdiler ve şu an kaymağını yiyorlar. Biliyor musun blog, öğrenciler azıcık sessiz utangaç arkadaşlarına artık "fatmagül" takma ismini takıyorlar. Vücudun parçalarını ve have got/has got'ı pekiştirmek için verdiğim hayalinizde bir canavar yaratın ve onu tanıtın ödevinde, canavarın ismi calorine (ama kalorin diye okunuyormuş :), tanıdınız mı kim olduğunu?) olarak karşıma çıkıyor, cidden tv'de şiddet var, gizli ya da göstere göstere, ve biz bu şiddete bir şekilde maruz kalıyoruz.
Ben azıcık friends izleyip uyuyacağım. ehemmm, evet oldukça ironik oldu, farkındayım, neyse öptüm bye...

5 Ocak 2011 Çarşamba

kapak kızı


Ezberbozan bir insan olduğumdan değil sadece dikkatsiz olmamdan dolayı önce Yeşil peri gecesi'ni sonra Kapak kızı'nı okudum. (iki romandaki karakterler aynı, sadece başroller farklı) önce kapak kızı yazılmış, hatta yazar "inşası aynı kalmak suretiyle" kitabı ikinci kez yazmış. (sahafları gezip ilk yazılmışını da bulmak istiyorum, insan merak ediyor.)
Yeşil Peri Gecesi'nde adını bir türlü öğrenemediğimiz Kapak Kızı'nın adı Şebnemmiş, Şebnem aslında Kapak Kızı'nda da başrolde, ama pasif olarak. Tüm olayların birbirine bağlandığı ve düğümün çözüldüğü noktada Şebnem var, karakter çözümlemelerinde de çok sık olarak Şebnem bir meta olarak da olsa kullanılmış. Ayrıca yol, karakter çözümlemeleri ve karakter gelişimi için sık kullanılan bir tema ama bence romanın akışına çok uygun olmuş. Yolda ölen kişi ile düğüm yavaş yavaş çözümlenmeye başlıyor, karakterler kendilerini düşünmeye iten şeyi açığa çıkarıyor. Kitaptaki üç ana karakter ve Şebnem, yavaş yavaş yolun sonuna doğru iyice açılıyor ve kitabın sonuyla yolun sonu kesişiyor. Yeşil Peri gecesi'yle karşılaştırmak gerekirse, son olarak Kapak kızı çok daha başarılı bir kitap, Yeşil Peri gecesinde sevemediğim tek şey sonu olmuştu. (tamam, itiraf etmek gerekirse Şebnem bir kez daha o gece'den ve o andan itibaren hayattan ne kadar nefret ettiğinden bahsetseydi, romanın içine girip anlat be kadın n'oldu o gece diye boğazını sıkacaktım)
bence sırayı bozmadan önce Kapak Kızı sonra Yeşil Peri Gecesi okunmalı.

3 Ocak 2011 Pazartesi

sadece 25 gün sonra karneleri veriyoruz, zaman nasıl çabuk geçti, bir türlü anlayamadım bu dönem. tahminimce sınav oku, istatistiğini çıkar, notları internete gir, son düzeltmeleri yap derken şu 25 gün de su gibi geçer gider.
bu arada sen neymişsin be Friends demezsem çatlarım.

2 Ocak 2011 Pazar

cassette butik ganimetlerim



Uzun süredir indirime girmesini beklediğim kolye indirime girince hemen siparişimi verdim, tabi baykuş küpeyle beraber. Aslında bu ikisinin alış fiyatı çok uyguna geldi ama bir kargo parası ödedim ki akıllara ziyan... Kendime not: artık online alışveriş yaparken kargo ücretini sor!
Aslında bir ara idefix kitaplarını da çekmem lazım ama çoğunu okudum ve yerleştirdim, zaten makinam da kötü, o yüzden de çekip yayınlayamadım.

friends


çok utanarak söylüyorum ki ben şu yaşıma kadar toplasanız on bölüm friends izlemiş biriydim(eskiden atv yayınlardı) ta ki bir arkadaşım 10 sezonu da getirip izle bence diyene kadar. İlk bölümde ısınma turları atsam da izledikçe-alıştıkça çok sevdim. Yalnıııız, Himym ne kadar çok esinlenmiş Friends'ten, izledikçe anlıyorum.
daha önce şu yazımda bahsettiğim konu mesela friends'in 1. sezonunda işlenmiş.
bir de atv'de yayınlandığı dönemde Joey'e bayılırken şimdi Ross gözüme pek hoş göründü.

kısa kısa

- Bu sefer kendimi aşacak şekilde hiç yılbaşı kararı almadım, hem çok azını gerçekleştirebiliyorum hem de bu sene hiç içimden gelmedi ne yalan söyleyeyim.
- Aşk tutulması ne kadar tatlı bir filmmiş, şu anda tv'de.
- Yılbaşı gecesi aylardır tüketmediğim votka, mayonez, zeytin vb yiyecekleri ve içecekleri tükettim. Hiç pişman değilim.
- izleyenler için dipnot: yarın desperate housewives'ın, salı günü ise himym'ın yeni bölümü izlenebilir.
- kendime not: bu kitabı al, bul, sakla: Türk sinemasında İstanbul, Agah Özgüç
- Boun mezunlar günü ne zaman olacak acaba bu sene?
- Daha önce sonucunu yazarım deyip de yazmadığım şeyler:
numero 1: otacı bitkisel saç bakım yağı: ben saçlarım çok güçsüz olduğu için almıştım amma velakin güçlendirmekten çok saçlarımın uzamasını sağladı. 3 ayda saçım 6 aylık sürede uzayabileceği kadar uzadı. Benim derdim uzatmak olmadığı için bana pek faydası olmadı ama saçım niye uzamıyor diye dertlenip saçı sağlıklı uzatma gibi problemleriniz varsa buyrun alın.
numero 2: buzluk böreği: örtmen teyzenin anlattığı kadar muhteşem bir börek oldu. denemek isteyen olursa şiddetle önerilir.
numero 3: balkabağı tatlım da muhteşem oldu. tek problemi ziyan olmasın diye çok az yapmış olmamdı.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...