15 Ocak 2009 Perşembe

Vicdan ve P.S I love you



yağmurlu bir pazar günü arka arkaya iki film izlemenin insan psikolojisine zararları nelerdir?


öncelikle Vicdan'ın zararlarından başlayalım.



Filmde insanı
rahatsız eden bir ton vardı, nedense ne övüldüğü kadar etkileyici vicdani bir sorgulama vardı ne de insanı büyüleyecek oyunculuklar. öylesine bir filmdi işte, hatta biraz sinir bozucu, depresif bir film olarak bile nitelendirilebilir.










p.s I love you ise neredeyse sıfır beklentiyle izlemeye başladığım bir filmdi, ama bende derin bir İrlanda'ya gitme isteği uyandırdı, bir de sevgilime bişi olursa ben ne yapardım empatisi :(
mümkünse hillary swank'in kocasının aynısından ben de istiyorum.
daha önce amerikondan arkadaşlarımın anlattığı "sen zaten amerikalısın, herkes senin aptal olmanı bekliyor" esprisi kopardı. (caanım Chris çok bozulmuş anlatılana göre :)

bridget jones ve ally mcbeal




yaklaşık 4 yıl birlikte yaşadığım ev arkadaşımla biz bridget jones ve ally mcbeal gibiydik. bilin bakalım bridget jones kimdi???? her mutsuz olduğunda yemek yiyen, bir gay arkadaş kontenjanı her daim dolu olan ve sigara içmeyi pek bir seven ben tabi ki:)



duygu da tabi ki ally, her daim ince ve histerik...



(umarım bu yazıyı görmez, yoksa serinin üçüncüsü bridget'in ally tarafından katledilişi olabilir)

13 Ocak 2009 Salı

picus


bir zamanlar ben üniversitedeyken bir Picus vardı, popüler bir edebiyet dergisiydi. hatırlayan var mı? geçen bayramda Antalya'ya gidene kadar ben de unutmuştum açıkçası, annemler evi taşırken dergilerimin çoğunu atmışlar ama bulduğum birer adet Picus ve Popsi dergileri bana ortaokul ve üniversite yılllarımı hatırlattı. ben lise ve üniversite yıllarım boyunca her yaz tatilinde sabah 6'da kalkıp deniz kenarına yürürdüm, biraz yüzdükten sonra kurumayı beklerken üzüm yiyip Picus okurdum:) (evet, çok heyecanlı bir hayatım var)

öyle işte, aklıma geldi, resmini çekmiştim.

oda dağınık biraz, he zamanki hali.

9 Ocak 2009 Cuma

ordan burdan

içim sıkılıyor günlük, deli gibi içim sıkılıyor bu aralar. sürekli bir seminere gitme durumu olması, kendime zaman ayıramamam, okullar kapanıyor diye sürekli not girme zorunluluğu vs vs beni gerdikçe gerdi. (ehe, farkındayım hep şikayet hep şikayet :)

bu aralar yemek yapmaya sardırdım, mesela bugün patatesli kek yaptım, yanına da uyduruk çay yaptım. (uyduruk çayın içinde yeşil çay, tarçın kabuğu, karanfil ve poşet earl grey var)


dün gece sevgilim eve bir aylık bir sibirya kurdu getirdi, dükkanda çok üşüyüp ağlıyormuş. concon oğlum kıskançlık krizlerine girdi, bütün gece ona onu daha çok sevdiğimizi göstermeye çalıştık. coni ona zara vermesin diye gece benim odamda yatmasına karar verdik, lakin bebekcik onu yastığın üzerine her bıraktığımda ciyak ciyak bağırdığı için gece kucağımda uyudu. sabah ise hiç gitmek istemedi, bu sefer de benden ayrılmamak için ağladı. gece bir an biri bebek iki çocuk sahibi bir anne gibi hissettim, hüzünlere gark oldum.


yarından itibaren seminerin bitmesine iki cumartesi bir pazar kalıyor, nihayet nihayet nihayet, o kadar uzun sürdü ki bir an hiç bitmeyecek sandım. 18 ocakta yeniden özgürüm, zorunlu olmadıkça da hiçbir seminere gitmeyi planlamıyorum:)


son olarak da mümkünse sağ tarafta görülen odada yaşamak istiyorum.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...