24 Nisan 2011 Pazar

ugly betty

gündemi her zamanki gibi geriden takip ederek taa dört sene önce yayınlanmış Ugly Betty'i izlemeye başladım. Çirkin Betty bildiğimiz pembe dizi olarak başlamış (yo soy la fea betty) ama çok tutulunca franchising olarak tüm dünyaya satılmış (Türkiye versiyonunda Emre Altuğ vardı, sensiz olmuyor'du galiba adı, Türkiye pek sevmemişti bu diziyi, yayından kaldırıldı) benim izlediğim versiyonu Amerikan ve capcanlı renkleri ve Hispanik evleriyle bir Pushing Daisies misali beni kendine bağladı. Amerika Ferrera ve maceraları olarak izliyorum.

Kolombiya versiyonunu izlemediğim için pek yorum yapamayacağım ama Amerikan versiyonunda kast inanılmaz güzel, Amanda ve Mark her bölümde beni gülmekten öldürüyor, wilhemina ve her gördüğümde nasıl bu kadar güzel bir insan olabilir dediğim Alexis ise hikayeyi başka yerlere taşımayı başarabildikleri için favorilerim. mübarek dergi, dergi değil bir nevi Osmanlı haremi ya da İngiliz kraliyet şatosu. Entrikasız gün geçmiyor ama Betty Queens'deki evine döndüğünde her daim elimde sıcak çikolatayla güzel ve boş bir kış günü keyfi yaşıyormuşçasına mutlu oluyorum.
hem yeğeni Justin Queens'te harcanıyor bence. dizideki en güzel geliştirilen karakter. Aslında yazarları boş durmamış, genel olarak bütün karakterler gelişiyor ve sığ kalmıyorlar.
benim işyerim burası olsa sanırım işi daha çok severdim. (entrika kısmı pek tercih edilmese de Amanda ve Mark olsun lütfen. Mark'ın Betty'e hello grandma dediği kısma hastayım şahsen:)
ve dönüşümünden sonra Betty (kilo verdirmemişler, sadece saçı, dişi, makyajı ve kıyafetleri düzeltmişler ama yine de bambaşka olmuş)

2 yorum:

Adsız dedi ki...

ben de severim ugly bettyyi. Bazen sokakta ergen kızlar görüyorum aslında çok güzeller ama henüz farkında değiller güzelliklerinin, onlara bir el atasım geliyor doğrusu. :) Biraz 'ugly betty' ye benzetiyorum işte onları. Güzel ama güzelliğinin farkında olmayan Bettyler :)

Unknown dedi ki...

aslında ben de hep aynı şeyi düşünürüm :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...