- lost'a kaç gün kaldı diye saymaktan bıktım, 113 gün var, o zamana kadar beklemek patatesliktir. yani, "countdown for lost" out....
Note: ama sitede durmaya devam edecek, kendimle çelişmeyi severim. - şu an baba evindeyim, huzurluyum, mutluyum. bir çocuğun ağzına burnuna bulaştırarak yediği, ama yerken inanılmaz keyif aldığı bir çikolata gibiyim mutluluk bulaşıcıdır.
- aklımda istanbul var, en çok da Beşiktaş. Eğer hala duruyorsa iskelenin yanıındaki çay bahçesinde çay içip denizi seyretmek en büyük hayalim. taksim'i de çok özledim. alışveriş limitimi istanbula saklamasak mı saklasak mı n'aaapsak?
- gözüme kestirdiğim kitap ise hop çiki yaya serisinin tamamı, şaka yapmıyorum, var böyle bir seri ve çok keyifli...
- yıldız tozu diye bir film çıkmış, masal tadında, nedense bana ursula le guin'in hikayelerini anımsattı fragmanı. tabi ki check-list'imde.
- iki tane organiser aldım, biri pek organiser sayılmaz çünkü üstünde kocaman bir spongebob resmi var. spongebob'lı olna günlük notlarımı, ciddi olana ise işle ilgili notlarımı tutuyorum.
- facebook olayına tam gaz dalmış, batmış ve daha kim bilir ne olmuş şekilde bakıyorum.
- sayıal lotodan para çıkarsa kendime bir laptop alırdım herhalde.
- diyet, bayrama yenik düştü. bundan 5 sene önce, taze bir üniversite öğrencisiyken 30 kilo vermiş, 50 bedenden 38 bedene düşmüştüm. şimdi soruyorum, irademi acaba istanbul'dan İzmir'e taşınırken kayıp mı ettim, yoksa açılmayan kutulardan birinde mi? (evet hala hiç açmadığım kutular var evde) o zaman hemen söyleyeyim. " irademi kaybettim, hükümsüzdür."
- bütün yaz boyunca izmir'e yağmur yağsın diye dua ettim, çok sıcaktı, çok kuruydu İzmir ve bil bakalım ne oldu? ben antalya'ya geldim, sevgilim aradı. burada şakır şakır yağmur yağıyor haberini verdi. Antalya mı, inanılmaz sıcak, bulutların emaresi bile yok gökyüzünde. bazen insan pek bir bahtsız bedevi olabiliyor. bu dünyaya çocuk getirmek çok mantıklı diil, benim çocuğum ve onun jenerasyonu bizim çok sevdiğimiz pek çok şeyi yaşayamayacaklar, tıpkı bizim kaçırdıklarımız gibi.
- annemim mezarına gittik babamla bayramın ilk günü, çiçekleri açmış, siyah mermer hafif tozlanmış ama. bana hayat veren kişinin o toprağın altında yattığı gerçeğine alışamıyorum, her an beni arayacakmış gibi geliyor, aramayınca üzülüp daha çok özlesem de onun beni arayabilme ihtimali bile o anlarda beni mutlu ediyor. onun sesinin kayıtlı olduğu eski telefonumu kulağıma götürüp dinliyorum sesini, içimde hep bir sızı, bir pişmanlık var. onunla daha çok vakit geçirebilirdim, yapmadım. ona daha iyi davranabilirdim, sıradan ergenler gibi yapmayabilirdim, ben biliyordum annemin diğer annelerden daha erken öleceğini, ama bu gerçeğe hiç inanmak istemedim... inansan da inanmasan da gerçek gerçektir. anne, beni affeder misin, bakma öyle, benim senden başka annem yok, seni her şeyden çok özlüyorum. Giderken bana bakışını hiç unutamıyorum. anne, duyuyor musun?
14 Ekim 2007 Pazar
kısa kısa deniz haberleri
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder