28 Ağustos 2012 Salı
kısa kısa
kahveyi bırakmaya çalışıyorum, sevdiğim her şeyi abartarak, uçlarda sevdiğim için kahveye manyaklar gibi bağlıydım. ayılma kahvesi, keyif kahvesi, ıncık cıncık diyerek çeşitli kulplar takarak içiyordum işte, bırakamasam da azalttım, şimdi her gün bir Türk kahvesi iki tane de lipton zencefil limon içiyorum. tadı çok güzel.
gece ya uyuyamıyorum ya da uyuduktan 2-3 saat sonra zombi gibi uyanıyorum. Bu garip uyku düzeni bizim Conconlara yaradı, her sabah 6:30-7:00 arası sabah yürüyüşü yapıyoruz üçümüz. araçlar trafiğe çıkmadan, etraf kalabalıklaşmadan. Sabahları o kadar güzel kokuyor ki mahallemiz, iyi ki buraya taşınmışız diyorum. yolun sonunda fırından bir simit alıyoruz, eve gelip bol domatesli, maydonozlu, peynirli, zeytinli kahvaltı yapıyorum ve hayret ki bir simiti bitiremiyorum çoğu zaman. Kahvaltı demişken bu sene über domestik ev kadını oldum ben sanırım. Balkonun en güneş alan yerinde domates kurutuyorum, biberlerim kurumak üzere filan. domatesler kururken salça gibi kokuyorlar. bir de reçel yaptım, hem vişne hem kayısı. iki kavanozcuk oldular sadece ama ben yaptım diye böbürleniyorum yine de.
Himym'ın çekimleri başlamış, 24 Eylül'de başlayacak, çok ara verdikleri ve eksenden çıktıkları için çok eleştirilse de ben yine de heyecanla bekliyorum. her sene heyecanla Eylül'ü beklediğim gibi.Bu sene heyecan biraz daha az tabi, sistem belirsiz, ürküyorum. belirsizlikleri sevmiyorum, çocukların kobay olması hiç hoşuma gitmiyor, fazlasıyla endişeliyim.
... ama yine de Eylül gelsin, yanında bol yağmurla...
27 Ağustos 2012 Pazartesi
the five year engagement
malum bu aralar boş vaktim çoktu, gerekli gereksiz her kitabı okuma, her filmi izleme özgürlüğü veriyor bu kadar boş vakit. ben de fırsattan istifade "the five year engagement"ı izledim.işte afişi de budur.
başrollerini Jason Segel ve Emily Blunt paylaşmış, romantik komedi izleyeyim diye düşünüyorsanız aman bulaşmayın, filmin yaklaşık 30-40 dakikası oldukça depresifti hatta karanlık bile diyebiliriz. Resmen üstlerine mutsuzluk yağdı. Oysa filmin başı öyle miydi?
Filmin başı ve sonu gayet romantikti ancak komedi anlayışı hala garip sesler çıkarmak ve bilumum sakarlıklar olan filmler nedense beni hiç güldürmüyor. Bu filmde de sakarlık bolca işlenmişti tahmin edersiniz. Ancaaak "elmo" ve "cookie monster" sesiyle hem etraftaki veledi güldüren hem de ilişkiyi irdeleyen konuşmasıyla emily blunt ve kızkardeşi rolündeki oyuncu, garip seslerle ilgili önyargımı kırdı biraz. filmi izlemeseniz bile o sahneyi bulup izleyin.
Sonuç olarak hiç haddim olmayarak filme on üzerinden beş veriyorum, kalk daha iyisini çek deseniz çekemem orası ayrı. Filmi cidden boş vaktiniz çoksa öneririm.
p.s. film aşırı uzun, yaklaşık 2 saat 15 dakika sürüyor.
4 Ağustos 2012 Cumartesi
tatil
Bazen kafayı boşaltmak gerek her şeyden önce, en önemlisi bu. Bu yaz tatilinin başında tüm listelerimi bıraktım, tek derdim kafama göre tatil yapmaktı. Canım istedi saatlerce evde oturdum, uyudum, kitap okudum, canım istediğinde yemek yaptım, çıktım dolaştım ya da yüzmeye gittim. plansız programsız olmak cidden iyi geldi.
Düğün dernek sebeplerinden önce Antalya'ya ardından İstanbul'a gittim. Antalya hep aynı, hep huzur dolu. Aile neredeyse huzur orası diye kazımışım beynime, iyi ki de kazımışım. İstanbul tam bir hengame ama benim en sevdiğimden. Koştur koştur düğün telaşları, çekim için Kuzguncuk'a gitmemiz (daha ne kadar mutlu olabilirim ki), her detayda ayrı bir mutluluk sebebi bulmam, bir filmden çıkmışçasına keyifli geçen yemekler, dostlarımız, tekrar bir araya gelmek. Sen zaten senede bir geliyorsun diyerek beni şımartan arkadaşlarım var benim. çok şükür.
İzmir'e dönüş, hep biraz buruk ama çok özlemişim sevgilimi. Evimiz, misafirlerimiz, tüp olmadığı içinde fırında pişen dolmalar, gırgır, kahkaha, geç kesilen doğum günü pastası. O an huzurlu olduğumu hatırlıyorum.
Arkadaşların ardından eski albümleri karıştırdım biraz. Ne çok dost biriktirmişim, ne çok anı. Hayat akıp gidiyor mu diye sormayı bıraktım bu aralar, akıp gitmiyor, güzel geçiyor işte. Her an kıymetli.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)