25 Şubat 2012 Cumartesi

IQ84

“According to Chekhov,” Tamaru said, rising from his chair, “once a gun appears in a story, it has to be fired.” “Meaning what?” Tamaru stood facing Aomame directly. He was only an inch or two taller than she was. “Meaning don’t bring unnecessary props into a story. If a pistol appears, it has to be fired at some point. Chekhov liked to write stories that did away with all useless ornamentation.”
IQ84, yıllarca beklemenin de etkisiyle çok yüksek beklentilerle başladığım bir kitaptı. ilk kitapta (üç kitaplık bir seri) karakterleri tanıtma telaşı, olağan Murakami durağanlığı, hikayenin ite kaka gitmesi açıkçası beni biraz hayal kırıklığına uğrattı ancak ikinci kitaptan itibaren hikaye güzelleşmeye, anlatım akıcılaşmaya başladı. Üçüncü kitabı ise soluksuz okudum desem yalan olmaz sanırım.
Hikayedeki ana karakterler Tengo ve Aomame. Tengo yazar ve matematik öğretmeni ayrıca alanında (ya da her alanda) çok başarılı bir adam. bir nevi başarı timsali. Aomame, spor eğitmeni(ve profesyonel katil), dindar bir ailenin çocuğu. İkisi de küçük yaşlarda aileleriyle bağlarını koparmışlar ve kendi hayatlarını kurmuşlar. tabi en önemli özellikleri, beraber ilkokula gitmeleri ve platonik olarak birbirine aşık olup yıllarca birbirlerini unutamamaları ki bu bence Murakami'nin en zayıf noktası. Hikayeye romantizm katmak isterken birazcık romansa kaçan bir tarza kapılmış. kitap Fuka-Eri adlı kızımızın mistik-fantastik genreda yazdığı air chrysalis hikayesinin tekrar yazılması için Tengo'ya verilmesiyle seyrini buluyor. hikayeyi ilk başta öğrenemesek de Fuka-Eri'nin dislektik olduğu dolayısıyla da konuşmada ve yazmada problemleri olduğunu öğreniyoruz. Fuka Eri'yle birlikte hikayeye mistisizm, Sakikage tarikatı ve tabi meşhur ikinci ay giriyor ve hikaye sürreal bir şekilde ilerlemeye başlıyor. Murakami hikayede yoğun bir şekilde semboller kullanmış. birinci ayın uydusu gibi ortaya çıkan ikinci ay, paralel evren, patlamayan silah, hamilelik ve ağzın içinden çıkan küçük insanlar gibi. ayrıca başta 1984 olmak üzere pek çok edebi esere göndermeler yapılmış.
Paralel evren işin içine girince gerçek ve gerçeküstü de tartışmasız hikayenin içinde kendine yer edinmiş. “After you do something like that, the everyday look of things might seem to change a little. Things may look different to you than they did before. But don’t let appearances fool you. There’s always one one reality.”
Kitabın içinde Town of cats diye muhteşem bir hikaye var ki kitap okunmasa da o hikaye okunmalı bence. Toparlamak gerekirse, kitap başta sıkıcı başlasa da giderek artan bir tempoyla ilerliyor. Yan karakterler Fuka Eri, Kamatsu, Ayumi, Dowager, Tamaru ve tabi ki Ushikawa inanılmaz başarılı resmedilmiş ve hikayeyi çok güzel tamamlamışlar. Mistisizm ve surrealizm dozu bu kitapta biraz artırılmış. her kitapta olan kahve, kedi, bar, Oedipus/Elektra kompleksli ana karakterler ve bir tema şarkısı (Sinfionetta) tabi ki unutulmamış ayrıca Murakami genç kız sever tezimizi doğrulayacak sahneler de var. Sanki birazcık tüm kitaplarının derlemesi olmuş gibi. Yakın zamanda bir Murakami kitabı okuduysanız çok da önermem ama okumadıysanız buyrun, 930 sayfa emrinize amade. Son olarak.... "It is the place where he is meant to be lost. It is another world, which has been prepared especially for him. And never again, for all eternity, will the train stop at this station to take him back to the world he came from."

kısa kısa

- 18 yıl aradan sonra tekrar Anadolu Lisesi sınavına gireceğim ey blog, tek problem bize 20 gün önceden haber verilmiş olması, dolayısıyla çok çalışmam lazım çoook, üstelik içimde bir gram çalışma isteği yok. Avantajları ve dezavantajlarını kafamda tarttığımda hemen hemen eşit gelmeleri de çalışmama ket vuran sebep olabilir.
- Bugün Yaseminle Dukan diyetine başladık, Esracığımın gazıyla da iyice heveslendim. ben daha önce bir kere denemiş, öğlen hapır hupur elmamı yemiş oturmuştum. bakalım şimdilik fena değil. Akşam da yürüyüş yapacağız. Sabah kahveme krema değil, yağsız süt ekledim ve kahvaltıda yulaf kepeği, süt ve beyaz peynirle kendini krep sanan bulamaç yaptım, afiyetle de yedim. acıktıkça ayran içip dengeleyeceğim. hayatım boyunca bir sürü diyetisyene de gitmiş biri olarak ilk kez ekstrem diyet denediğimi belirtmezsem çatlarım. - Evde o kadar çok ıvır zıvır var ki, hiçbir şeyi bulamıyorum. evin yarısını çöpe atıp her şeyi yeniden düzenlemem gerek. hangi evde 36 bedenden 48 bedene kadar kıyafetleri barındıran bir dolap olur allah aşkına? kağıtlar, evraklar, sınavlar, ıncık cıncık notlar ve incik boncuk kalabalığını hiç saymıyorum bile. Mart ayı sonuna kadar halletmiş olmam gerek bu işleri.

7 Şubat 2012 Salı

kısa kısa

sıkıcı hayatıma dair birkaç not, daha çok kendim için. - geçen perşembe günü İzmir'e kar yağdı, Serkan da beni "kalk hatun torun torbaya anlatırız" diye uyandırdı. hafif erimeye başlamışken fotografını çekebildim. öyle sanatsal çalışmalar da değil, balkona çıkıp çekilmiş fotoğraflar o yüzden fotografı ikiye bölen direk yokmuş farz edelim bence.
- okullar açıldı, bu dönem her sınıfta projeksiyon aleti ve bilgisayar var, o kadar mutluyum ki derste teknoloji kullanabileceğim için. resmen fazladan mesai yapıp evde bir sürü materyal hazırladım, morpa'ya üye oldum filan. (meb öğretmenlerine ücretsizmiş bu arada.) İngilizce dersi için dinleme yapma, görseller o kadar önemli ki. çok mutluyum be blog, anla işte. hem bizim ilçedeki tek bilgisayarsız okul olma sıfatımızı kaybetmek de gurur verici. - ara tatil nasıl geçti, ben ne yaptım anlayamadım bile, hani naaptın derseniz bir Antalya'ya gittim geldim, onun dışında ne doğru dürüst kitap okudum ne de dizi/film izleyebildim. bazen o boşluk bile gerekli sanırım. - pek çok blogger pan project adı altında bir proje yapıyorlar, elindeki tüketmeden yenisini alma diye. bu tembellikle hayatta fotoğraf filan çekemem ama evde yedi sülaleme yetecek kadar kozmetik var. beni de dahil edin diyeceğim. - kaç gecedir rüyamda hep deniz görüyorum, dalgalı, dalgasız, hep denize ulaşmaya çalışıyorum ve bir türlü ulaşamıyorum. ne demek acaba? - doğmamış bebeğe don biçilmez diye bir söz vardır ya, biz daha olmamış bebeğe isim koyduk, odasına alacağımız mobilyaları beğendik. cidden gerizekalı olabiliriz. - sigarayı bırakmaya çalışıyorum, nicotinell(yanlış yazmadıysam) aldım, pek çok eczacı uyarmıyor, her bir sakız 2 mg nikotin içerdiği için çok ağır, üçe dörde bölerek kullanmakta fayda var. akşam 8'den sonra sigara içmiyorum mesela, cakkıdı cukkudu sakız çiğniyorum, işin ironik yanı ise ne sakız çiğnemeyi ne de çiğneyeni hiç sevmemem. al işte, bu kadar kınamanın sonucu budur. cakkıdı cukkudu hop patlat. - itiraf vakti:ben Yalan Dünya'yı çok sevemedim, biraz da spor olsun diye izliyorum galiba. birincisi bir sitcom için çok uzun ikincisi ise bazı espriler sırf piyasa olsun diye yapılmış, bazı karakterler fazla karikatürize edilmiş. bilemedim. nedense çok kaynaşamadık ama bu sözlerimi yutabilirim de. - bir de şu saçlara bayılıyorum.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...