22 Kasım 2008 Cumartesi

ıssızlaşmak

proje ödev konularını hazırlamam, performans ödevlerini okumam ve sınav notlarını internete girmem gerek. bunların hiçbirini yapmasam bile gidip sevgilimle iki çift laflamam gerek. peki ben ne yapıyorum? Issız Adam'ı düşünüyorum, hala etkisinden kurtulamadım, resmen yemeden içmeden kesildim, izlediğimden beri iki kilo verdim. demin afişine bakarken bile gözlerim dolu dolu oldu, hemen kapattım resmi.
sadece bir kez daha fragmanını izleyip hemen bilgisayarı kapatacağım.
söz
söz
söz ...

20 Kasım 2008 Perşembe

ıssız ada'm, ıssız adam


Hande'yle akşamüstü buluşup Issız adam'a gittik. çıktığımızda ikimizde bir gariptik, çarpılmış gibi, büyülenmiş gibi, paramparça edilmiş gibi...
Film hakkında söyleyecek tek söz bulamıyorum, taksi dolmuştan yolun yarısında inip sahilde düşüne düşüne yürüdüm. o an şarap içmek istedim, sahilde soğukta oturup gökyüzüne bakarak şarap içmek istedim sadece. bir an her şey o kadar boş geldi işte...
istifamı verip taksim'e gitmeyi ve bütün sokakları dolaşmak istedim, gözlerim kapalı.
benim jenerasyonumun yakaladığı aşk ve ayrılık kavramına en çok yakıştırdığım filmler arasına girdi. (diğer ikisi ise "eternal sunshine of the spotless mind" ve "closer")
Çağan Irmak, napıyorsun sen bize ya?

19 Kasım 2008 Çarşamba

okuma listesi


bana iki ay yetecek kadar çok kitap almışım şu son 15 günde, efendim bir kitap fuarı vardı Karşıyaka'da ve feci indirimler vardı, kredi kartımı bu işe ayırmaya karar verdim. Ayrıca yaklaşık 6 aydır bekleyen bir Pandora listem vardı, dayanamadım, onun da siparişini verdim. öncelikle ihsan oktay anar'ın bende olmayan bütün kitaplarını aldım, hatta yanlışlıkla hiç tanınmamış bir yazarın oğullar ve rencide ruhlar diye bir kitabını bile almışım. işte listem:
1) Kitab-ül hiyel - İhsan Oktay Anar (halen okumaktayım)
2) Amat- İhsan Oktay Anar (okudum bitti)
3) Efrasiyab'ın Hikayeleri - İhsan Oktay Anar (beklemede)
4) Oğullar ve Rencide Ruhlar - Alper Canıgüz (beklemede)
5) Truvalı Helen (halen okumaktayım)
6) What I talk about when I talk about running - murakami (bir solukta bitti, okudukça koşasım geldi, kitabı bırakıp koşamadım ama)
7) Destina- Mine G. Kırıkkanat (beklemede)
8) Sex and the city (evet, arada chick-lit takılıyorum, bu arada okudum bitti)
9) Sessiz ev- Orhan Pamuk (beklemede)

bu kadar kitap beklerken demin Sera Hanım'ın blogunda anlattığı İskambil Kağıtlarının Esrarı'na kaydı aklım, alıp okumalıyım diye, Allah akıl fikir versin bana.



bu arada yarın "Issız Adam"ı izleyeceğiz Hande'yle. Mustafa'yı da izledim ama yorum yok, ben Atam'ı her haliyle çok seviyorum.



18 Kasım 2008 Salı

tuesday sucks

bugün sabah kalkamadım, uyandım ama yataktan kalkamadım. yok, öyle karabasanlar filan basmadı ama uyandım ve salak salak tavanı seyrettim. yataktan çıkabilmeyi başardığımda saat altıyı on geçiyordu ve ben çok çirkindim. hazırlanmam normalden de uzun sürdü ve hala korkunçtum. durağa vardığımda men-e-men otobüsü önümden geçti gitti... dün gece yağmur yağdığı için okula ulaşmak uzun sürdü, İzmir trafiği yağmur yağınca İstanbul'a dönüyor. günün ilk çeyreği pek başarılı geçmedi, derse de beş dakika geç kaldım. öğrenci geç kalırsa bişi olmuyor ama öğretmen geç kalınca pek hoş olmuyor. bu moralle deli gibi kahve içmek istedim ama hem okulda kahve yok hem de ben bahçe nöbetçisiydim. bütün gün resmen dondum, kemiklerim bile üşüdü. çıkar çıkmaz otobüsle koştum, evde bugün temizlik vardı nitekim. Eve gül ablayla aynı anda geldik, dolayısıyla concon oğlumu götürmek için ekstra vaktim olmadı, gül abla aman bu köpek bana yakleşmesiiin diye bağırır, coni kucağımda ağlar, bir hışım evden çıktım, conconu dükkana bıraktım. Gül abla bütün camları silince bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı. yağmurla birlikte ben de gülmeye başladım, eh artık bu da fazlaydı.
eee, neymiş salı sallanırmış. vallahi sallandık :)

11 Kasım 2008 Salı

How I met your mother

tam bir Himym hayranı olarak 4. sezonu esefle kınayarak izlemekteyim. 7. bölümü henüz indirmeyi başaramasam da ilk 6 bölüm için söylenecek çok sözüm var.

Dizi 3. sezona Ted'in stellaya evlenme teklif etmesiyle veda etmişti, Stella anne değildi, zaten diziyi takip edenler bilir ama Ted'in illa da evlenicem kardeşim, yuva kurucam, çocuklarımın anasını bulucam tavrı Ted'i Star Wars sevmeyen bir kadınla evliliğe götürebilir mi diye düşündürtmedi diil. Star wars konusunda Marshall'ın verdiği savaş ise izlenmeye değerdi, bir star wars hayranı olarak gözlerim doldu:) (Star wars olan bölüm S4E1- Do I know you?)



Ted ve Stella evlenirse Ted'in New Jersey'e taşınma sorunsalı da bir koca bölüm boyunca işlendi.




nitekim 5. bölümde Shelter Island'daki düğün sahnesine geldik, ama o düğün Ted'in hayalindeki düğünün yanından bile geçemezdi. (hatırlayanlar varsa 1. sezonda Ted hayalindeki düğünü Lübnanlı bir kıza anlatmıştı, ilk bölüm bile olabilir) içki niyetine sebze suyunun shot yapıldığı düğün bizim eküriyi mutluluktan uçuramazdı zaten. biraz spoiler olacak ama eski aşkların da düğüne davet edilmesi iplerin kopmasına sebep oldu ve düğün iptal edildi. ( Daha doğrusu Stella eski kocasına kaçtı)


Stella'nın diziden ayrılması pek hoş oldu, zaten kendisini pek sevememiştik.


Dip not: Scrubs'ta da düğün iptal etmişti bu Stella cadısı, yani seyircinin gözünde zaten mimliydi.






Beni esas şaşırtan Robin'in Ted'e alttan alta gönderdiği seni hala unutamadım mesajıydı. Ted'in nasıl yani, beni yedekte mi tutuyorsun tavrı ve Robin'i düğünden yollaması ise ilginçti. Ted ilk kez Robin'e bu kadar haşin davrandı, dizinin kırılma noktalarından biriydi bu sahne.




Ayrıca Ted düğün iptal olduğu için hiç sevmediği New Jersey'e taşınmak zorunda kalmadı. Bu bölüm bana deliler gibi İstanbul'u hatırlattı, o yüzden bir başka izledim. yorumlarım fazla öznel olacağı için kendime saklıyorum.

The best burger in New York ise bazılarına göre gereksiz ama bence en keyifli bölümlerden biriydi. Marshall süper bir adam. Hamburger sevgisi ve o hamburgeri araması ise Amerikan halkıyla alttan alttan dalga geçmesi süperdi.
Bu arada Allyson Hannigan hamile olduğunu açıkladı, muhtemelen çok yakında Lilly de hamile kalır.
4. sezon eski sezonları aratsa da yine de keyifli noktaları yok diil. bu sezon verilen en güzel tavsiye ise şuydu.
"Never invite exes to your wedding"

6 Kasım 2008 Perşembe

ben çocukken pek yalnız bir çocuktum, sebeplerine gelince birincisi tek çocuğum, dolayısıyla evde iki yetişkinle evcilik oynamak, kavga etmek, beraber hayali yaratıklardan korkmak filan çok eğlenceli ve olası değildi. ikincisi ise birinci sebebin dolaylı sonucudur sevgili blog, tek çocuk olduğundan aile hiper pimpirikli ve korumacı bir tavır takınır, dışarı çıkarsan eğer çingeneler seni kaçırır (sanki onların başlarından savmak istedikleri yüzlerce çocuğu yokmuş gibi), yoldan geçen araba illa ki sana çarpar, allah korusun sokak çocuklarından küfür filan öğrenirsin (tü tü tü, hemen tahtaya vur). işte bunun gibi yüzlerce saçma açıklamayla ben orta bire kadar hiç dışarıda oynamaya gidemedim, evde hep izole bir şekilde tv izledim, bebeklerimle oynadım, en çok da kitap okudum. dışarıya çıkmama izin verildiğinde ise mahallede varlığı hep bilinen ama onların arasına karışmak istemeyen doktorun prenses kızı olarak görüldüğümden aralarına girmek için çok çaba harcadım, onlara kendimi tanıtmak için uğraştım durdum, istemediler önce, herkes birbirini hiç uğraş vermeden tanıyordu ve yeni birini tanımak için uğraşmak istemiyorlardı, bu kadar basitti. beni aralarına kabul ettiklerinde ise artık oyun çağımız geçmişti (yani yine kovalamaca, saklambaç vb oyunlarla pek tanışamadım), daha çok sohbet ediyorduk. aslında buna sohbet denemez çünkü çocukluğumdan gelen bir alışkanlıkla ben alıcıyımdır, çok iyi bir dinleyiciyimdir, daha çok ben dinledim, onlar anlattı. (evet, o zamanlar bu kadar geveze diildim) yorum yapmaya gelince sıranın bana geldiğini anlıyordum, kitaplarda okuduğum onlarca afilli cümleyi süsleyip kendi cümlelerim gibi onlara sunuyordum. (tabi ki anlamıyorlardı, eh ben okurken onlar saklambaç oynuyordu çünkü:) nelerden bahsediyorduk o zaman, çok hatırlayamıyorum ama genelde mahallenin yakışıklı gençlerindendir diye düşünüyorum, zaten o zamanki arkadaşlarımın hepsi erkenden evlendi.
işte yukarıda kısaca özetlediğim çocukluğum bugün sevdiğim veya sevmediğim pek çok huyumun sebebidir. mesela yalnızlığıma acaip düşkün olmam, kitap okumadan uyuyamamam, kavga edememem (evet, ben kavga edemem, kavga anında kitlenirim, ne diyeceğimi bilemem), insanlara kendimi anlatmadan önce onların kendilerini anlatmasını beklemem, bazı konularda bencil olmam falan filan...
böyle bir çocukluk iyi midir, kötü müdür bilemem tek bildiğim ailemin başka şansı olmadığıydı, kendilerince beni korumak istediler ve bir şekilde de başardılar, hiç kaza yapmadım, üstüm başım hiç kirlenmedi ve birkaç kez evden kaçmam dışında hiç kaybolmadım, evden kaçtığımda ise (ki sadece iki kere evden kaçtım) birinde okuma yazma bilmiyordum ama kütüphaneye gidip kitapların resimlerine bakarken uyuyakalmışım, eve geri döndüğümde evde polis vardı. ikincisinde ise anneme çiçek toplamak için parka gitmiştim, döndüğümde annemin ağlamaktan gözleri şişmişti, annesini ağlarken gören çocuk direk ağlamaya başlar ya, ben de onunla birlikte ağladım.
işte böyle...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...