Dün akşam uzun süredir görüşemediğim eski bir arkadaşımla Alsancak'a gittik. Sosyal hayatım uzun süredir yerlerde süründüğü için artık utanmadan söyleyebiliyorum, neredeyse 6 aydır Alsancak yüzü görmemiştim. mügeyle akşamüstü buluştuk, o bir saatçik geç kaldı, ben de o süre zarfında yeni keşfettiğim bir sahafta elime geçen eski kitapları kokladım(evet, kitap koklama gibi bir manyaklığım var), sayfaları karıştırdım, aradığım birkaç kitabı ve dergiyi buldum. gayet entel bir başlangıç yaptığım akşam salata yiyerek ve diyet muhabbeti yaparak devam etti, sonra ayda bir uğradığımız star.b.u.cks'ta white chocolate mocha with mint içip bir haftalık diyetimizi mahvettik, onu telafi etmek için yaklaşık 15 farklı ayakkabıcıya girip acaip ayakkabılar denedik (ben bir tane siyah yüksek topuklu rugan ayakkabı beğendim ama öldürseler giyemeyeceğim kadar yüksek topuklu ve rahatsızdı, zaten denerken düştüm :)
Kıb.rıs Şeh.itleri caddesi Taxim gibiydi dün akşam, insanlar sokağa dökülmüş, seçimden bir önceki akşam içebildikleri kadar içiyorlardı. caddede bir adam darbuka çalıyor, yaşları 18'i bir gün geçmeyecek 5-6 delikanlı ise çevresinde göbek atıyordu, görmeye değer bir görüntüydü.
geceyi ilginç aksesuarlar alarak tamamladık ve bence bana iyi bir ders oldu. bir daha bu kadar uzun süre evde takılmayacağım....
29 Mart 2009 Pazar
24 Mart 2009 Salı
mart
Başkalarına öyle gelir mi bilmem ama bana mart ayı hiç bitmeyecekmiş gibi gelir. zaman akmaz, çabuk gelip geç giden bir aydır mart nazarımda. ne zaman soğuk ne zaman sıcak olacağı belli olmadığından en sık hasta olduğum, sosyal hayatımın ciddi darbeler aldığı ve depresyona en yakın olduğum aydır. Ayrıca pek haz etmediğim ilk bahar ve yazın da habercisi olması bende kendisini bilumum zindanlara atıp işkence etme isteği uyandırır...
Illusionist'te bir sahne vardı, hani Eisenheim'in zamanla ilgili yorum yaptığı sahne, "can we speed it up or linger?" ya da buna benzer bir cümle kurar. şimdi de ben soruyorum: Can we speed it up a bit?
Illusionist'te bir sahne vardı, hani Eisenheim'in zamanla ilgili yorum yaptığı sahne, "can we speed it up or linger?" ya da buna benzer bir cümle kurar. şimdi de ben soruyorum: Can we speed it up a bit?
22 Mart 2009 Pazar
rüya günlüğü -1-
sıcak bir evde anlamsız bir şekilde hiç erimeyen buzdan bir kütleye yapışmışsın, üşüyorsun ve terliyorsun, sonra biri rüyanda öleceğin günü söylüyor? ne kadar yakın olduğunu farkedip sevinsen mi üzülsen mi bilemiyorsun. aceleyle bir uçağa atlıyorsun, ayakkabı almak için yurtdışına gitmen gerek (freudyen hiçbir açıklama istemiyorum) çünkü ölmeden önce yapmak istediğin tek şey ayakkabı alışverişi. gittiğin yerde 4 kişilik küçük vagonlara binip şehir merkezine gidiyorsun, yemyeşil bir nehir ve nehrin bittiği yerde gökyüzünü görmeni engelleyecek kadar yüksek ve birbirine yapışık apartmalar var, her birinin üstü sarmaşıklarla kaplanmış ve pencerelerden şelaleler akıyor, o caddede yürüyorsun ama yolda alışveriş yapabileceğin hiçbir yer yok. Sonra Russ Columbo "guilty"i söylemeye başlıyor. rüya bitiyor. uyanıyorsun Deniz. UYAN!
14 Mart 2009 Cumartesi
oğullar ve rencide ruhlar
Aslında yanlışlıkla sipariş ettiğim ve uzun süre hiç okumaya yanaşmadığım Oğullar ve Rencide Ruhlar'a tek kelimeyle bayıldım. Çok farklı olmalarına rağmen okurken Dublörün Dilemmasını anımsattı.
kitap beş yaşındaki üstün zekalı bir çocuğun ağzından anlatılıyor. yetişkinlerin dünyasına sarkastik yorumlar getirmesi, polisiye bir hikaye anlatıyormuş gibi yapıp aslında Türk insanının genel özelliklerine ayna tutması, kesinlikle çok yerinde tespitleriyle ve muhteşem anlatımıyla elimden bırakmak istemediğim bir kitaptı. Sonu ise vurucuydu, bir sürü gramer ve imla hatasıyla dünyanın en basit dilini kullanarak yazılmış mektup okurken içimi burktu, belki memur çocuğu olduğumdan.
kesinlikle tavsiye edilecek bir kitap. Yazarın ilk romanı Tatlı Rüyalar ise okuma listemde.
9 Mart 2009 Pazartesi
5 Mart 2009 Perşembe
bazen çok özeniyorum, benim blogum da insanların bakıp bakıp bir şeyler öğrenebileceği ya da okurken eğlenebileceği bir blog olsun. ne biliiim, ay şekerim bu akşam bilmemne konserine oradan da zxc partisine gidiyoruz, yarın da bilmemkimin sergisi ve şiir resitali var, gelince ayrıntılar ve fotolar burada diyebilmeyi ya da izmir'in yüksek sosyetesinden ennnnn son haberler burada diyebilmeyi, ama sonra bakıyorum kendime ve bu blogu o amaçla açmadığımı hatırlıyorum. ben bu blogu geyik yapabilmek için açtım, arada bir içimi dökeyim, geçmişime daha rahat döneyim filan istedim, zaten okuyan ve tanıdığım tek bir arkadaşım var, o da gülinkom. yakın çevremde (yani İzmirde) blog yazan bir tek ben varım, okuldaki iki yakın arkadaşım ise yürüyen sinema blogları gibiler, sabah 45 dakika süren otobüs yolculuğunda bitmek tükenmek bilemeyen filmadları, oyuncular ve filmyorumları silsilesi kendimi karacahil gibi hissettiriyor.
AŞK
uzun süredir elif şafak'ın yeni kitabını bekliyorum, aslında tek ümidim adını bile unuttuğum son kitabının bünyemde bıraktığı kalıcı hayalkırıklığını silebilmek, ne bileyim ben lise yıllarındayken Buket Uzuner'i çok severdim (ki hala kumral ada mavi tuna ya da iki yeşil susamuru severek anımsadığım kitaplardır) amma velakin yıllar geçtikçe kendisinden ve yazdıklarından soğudum, yeni kitabı çıktığında almaya bile yeltenmedim. Elif Şafak o yolda olmasın istiyorum, nedense hala seviyorum onun tarzını, masalımsı anlatımını. işte bu yüzden bu umutlanmalarım.
ikilemler
her hayatın değişkenleri vardır ve tabi ki de sabitleri. mesela aileni değiştiremezsin ama kendi aileni istediğin insanı seçip oluşturabilirsin ki bu da değişkenindir o zaman aile kavram olarak sabit bir değişkendir. her insanın seçenekleri vardır ama bu seçenekleri sınırlayan bazı teoriler vardır ki bu teoriler sınırsız seçenekleri kocaman bir kısır döngünün içine sıkıştırıverir. Bir adamla hayatını paylaşmak için hiç farkında olmadan babana en çok benzeyen adamı seçme eğilimi (Elektra kompleksi) ve bir kadınla evlendikten sonra yıllarca onun annene dönüşmesini izlemek (acı verici) (Oedipus kompleksi) gibi örnekler gösterir ki değişken sabitinin ucuz bir kopyası olmaktan öteye gidemez, o zaman sabit değişkendir. hayat da geyik yaparak geçer gider, geyik yapmak bu zavallı bünyenin değişmeyen sabitidir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)