Aslında beş-altı postluk yazı biriktirdim ama mart ayı sebebiyle elim hiç klavyeye gitmiyordu. kalk hatun üşenme şeklinde kendimi zorla motive etme çabalarımla şu an bu yazı yazılıyor.
öncelikle ilk konumuz kitap kulübü, bir cuma akşamı Arma kitabevi/kafe'de buluşan ekip Tepelitaklak'ı tartıştı. malesef kitabın moderatörü aramızda olmadığından ve aramızda bulunan kişiler (ben de dahil) kitaba pek ısınamadığımızdan kitabı pek olumlu eleştiremedik. bir kere betimlemeler inanılmaz uzundu ve yaratılan erkek karakter "hoca" çoğumuza itici gelmişti. ayrıca ben hocayı çakma bukowski'ye benzetip hikayenin bazı kısımlarını da yeşil peri gecesi'ndeki hikayeye benzettim.
Amma velakin beslenme çantası ekibi inanılmaz tatlılardı ve onlarla tanışmak çok güzeldi. gelecek ay da oradayım, haberiniz olsun :)
ikinci konum ilk pasaj alışverişim; aslında daha önce nazo'da gördüğüm bu kolyeye ilk anda vurulmuştum, o kadar uzun süre alsam mı almasam mı diye düşündükten sonra aldım gitti. carnivale o kadar güzel bir paket yapmış ki aklım fikrim durdu, kolyesi de pek şekerdi.
işte paketi
ve kolyesi
bu arada nazo'nun el emeğine hayranım, her daim çok güzel şeyler üretiyor keçeleriyle.
yine nazo'nun blogunda gördüğüm linkle incelemeye başladığım ve pek bir sevdiğim Allegra'nde'nin blogu. çok şeker bir blog, az ama öz yazılarıyla herhalde iki saat kadar başından kalkamadım ve bu sayede kendi kendine koyduğu procrastrination teşhisinin bana da ne kadar uyduğunu gördüm, deliler gibi liste hazırlayıp ince eleyip sık dokuyup hiçbir işe başlayamamamın sebebi buymuş işte. teşekkürler Allegra'nde.
bir de seni özledim Bebek! (not bu fotoğrafı çekerken çok sevgili arkadaşlarım Almancılar gibi her yeri çekme, bizimle ilgilen gibi serzenişlerde bulunuyorlardı ama ben nedense fotoğraf kurslarında hatalıfotonasılolur diye gösterilebilecek bu fotoyu seviyorum)
Sera uzun uzun İngiliz dizilerini yazmuş şu yazısında, ben de hemen Sherlock'u indirdim. halihazırda cnbc-e'nin bu ay yayın akışına almış olduğu Emma'yı da izlemişken İngiliz tandansıyla gitmek iyi olur diye düşündüm.
bol bağlantılı bol geyikli ve yine düzeltilmesi gerekn cümlelerle dolu bir yazı ile size iyi günler diler #blogumadokunma diyerek digiturk'e selam ederim.
2 yorum:
Saat 4'e gelirken, iş yerinde sıkılmışken, tıkladım blogu. Sayfa açılırken de "Uzun yazmıştır, nolur uzun yazmıştır" gibi dualar ediyordum. Başlığı görünce de yüzümde anlamsız bir gülümseme...
içine doğmuş canım, en son başlığı koymak için yazıya bakarken gereksiz uzun bir post oldu dedim :)
Yorum Gönder