o kadar uzun zamandır doğru dürüst ne bloga yazabiliyor ne de diğer blogları okuyabiliyorken birdenbire açılan kumanda paneliyle sevinçten havalara uçtum, meğer ne kadar seviyormuşum blogumu. yazacak çok şey birikti ama hepsi havaya uçtu. o yüzden kısa kısa geçeceğim.
- çok kitap okudum, sevdiklerim oldu, sevmediklerim de ama inatla bitirdim.
- sevgilim dayı oldu 2 gün önce, minik bir Güney bebeğimiz oldu. (ben de fasülyeden yenge oldum aslında, ama yenge kelimesi çok itici geliyor bana)
- bu sene zaman nasıl hızla akıp geçti anlamadım, mart bitiyor. çevremdeki tüm hatunlar mart kedisi misali spor ve diyete başladı. (öyle bir istekle diyet ve spor konuşuluyor ki bu benzetmeyi yapmadan duramadım) bizde bu azim ve hırs olduğu sürece dünyanın üzerindeki ağırlık gelenekselleşmiş olduğu üzere mart-eylül ayları arasında düzenli olarak azalmaya devam edecek.
- kendimce evde birtakım düzenlemeler yaptım, depo olarak kullanılan bir odayı şahane bir odaya dönüştürdüm, çok içime sindi.
- kafam ne kadar dağınıksa ev ve gardolap da o kadar dağılıyor. her hafta ütülenip katlanan kıyafetler nasıl üç günde salı pazarından hallice oluyor bilmiyorum ve bu benim gözümde kara delik gibi bilinmezler arasında.
- Sera'nın tavsiyesiyle Sherlock'u ve Cnbc-e derginin tavsiyesiyle de Emma'yı izledim. ikisine de bayıldım, şiddetle önerilir. İngiliz dizileri neden daha güzel blog, neden?
- bir de gururla belirtmeliyim ki pek alışveriş yapmadım, bunun sebebi ne maaşıma yaklaşan kredi kartı borcu ne de diyet bıkkınlığı. Bildiğiniz alışveriş perhizine girdim. evdeki tüm dolaplar tıklım tıklım doluyken onları bir güzel ayıklamadan alışveriş yapmak istemiyorum.
kısa kısa dedim, gene de uzun oldu. ben şimdi 19 kaşık un ve bilumum garip ölçülerle muhteşem bir tada nail olan hindistan cevizi kurabiyemi ve ıspanaklı böreğimi alıp bebek ziyaretinde gelene gidene lohusa şerbeti denen bol kalorili içeceği servis etmeye, taze anne ve bebeği görüp günümü şenlendirmeye gidiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder