kağıt bardakta kahve içmeyi tek seven ben miyim allahaşkına? Belki porselen bir kulbu olmuyor ama nedense bana hep kantinde yapılan güzel sohbetleri hatırlatıyor ya da hastanede beklerken birinin iyileşmesini umutsuzca beklerken kalabalık içindeki kocaman yalnızlığı.
Yalnız yaşasaydım eğer sanırım sadece kahve ve çikolatayla beslenen insanlardan biri olurdum. hayatımın öyle bir parçası kahve. Kahve demişken her sene bu zamanlar en sevdiğim kahve Starbucks Christmas blend. hala bir kahve makinası almadığım için press'lik çektiriyorum. Sanırım fiyatı 18-19 tl civarı ama yanında bir orta boy içecek hediye, dolayısıyla makul bir fiyata geliyor. ben 2 mocha+christmas blend'i 25 liraya aldım, yani net bir fiyat söyleyemiyorum) Kahvede yumuşak tatları seviyorsanız öneririm.
Metis Ajandamı aldım, hazırlayanların ellerine sağlık, çok şukela olmuş. (bu sene herhalde 4. ajandam oldu:)
Tanrı olmak isteyen otobüs şöförü: İdefix'ten aldığım ve hakkında hiçbir şey bilmeyip sadece adı ilginç olduğu için aldığım bir kitaptı. Aslında güzel, değişik bir kara mizah, tek problem benim hikaye insanı olmamam. hikaye okurken hep bir şeyler yarım kalıyor benim için, cidden karakterlere o kadar alışıyorum ki, onların ne yediğini içtiğini, güncel olaylara nasıl tepkiler vereceklerini filan merak ediyorum ve sonuçta çok güzel bir yemekten sadece bir kaşık yemeye hakkım varmış ve sofradan aç kalkmış gibi hissediyorum. Misal çocukken hikaye kitaplarının sonlarındaki boş sayfalara kendimce sonlar yazardım, bir şekilde olay orada kalmasın devam etsin isterdim. (tabi bu cümle o zamanlar hikaye diye bir edebi türün olduğunu bilmemem bilgisiyle okunursa daha mantıklı olacaktır.) zaten sıradan bir insanım, düzeni ve devamlılığı severim.
Okumak isteyen olursa kitap hakkında naçizane birkaç görüş: yazarın dili gayet akıcı(zaten Avi Pardo çevirmiş), hikayelerde dokunduğu noktalar da çok can alıcı ama ben en çok cehenneme komşu olan köyü sevdim. arafta kalanların turist olarak gidip gelebildikleri yer. Ayrıca intihar edip şimdikinin aynısı olan evrene düşen insanlar ise trajikomikti. çocuk kılığına girmiş cüce, tanrı olmak isteyen dakik otobüs şöförü, kendini melek sanan cüce, ilk çocuğu erkek olduğu için ölmesi gerekirken ölmedi diye tasalanan baba filan alışılagelmişin dışında karakterlerdi. yazarı biraz ezberbozan kısacası.
Dipnot: Buraya hep kişisel yazıyorum, iyi ki de yazıyormuşum çünkü fark ettim ki uzak şehirlerde yaşayan, her an göremediğim konuşamadığım arkadaşlarım da takip ediyor burayı. (Esra, dün uzun bir mail atmış bu konuda, tabi daha uzuuuuuuun yazacakmış, ama işi çıkmış) :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder