20 Haziran 2008 Cuma

sınava bir hafta kaldı...
içim sıkıldıkça sıkılıyor, nefes alamıyorum bazen...
geçse gitse, hiçbir şeyden keyif alamıyorum, huysuzlaşıyorum...
iki insanın birbirini anlaması zor...
yıllar geçtikçe daha da zorlaşıyor mu ne?

13 Haziran 2008 Cuma

how I met your mother

































şuursuzluk ve şapşırıklık...

geçenlerde hem günlük hem ajanda niyetini kullandığım defterlerden birini buldum. (daha doğrusu ben bulmadım, köpeğim bulmuş, kemirmeye başlamıştı, elinden zar zor aldım) üniversite son sınıftayken aldığım notlar var, stresli ve koşuşturmacalı bir dönemde beynimin muhtemelen iflas ettiği, konsantrasyonumun yerlerde süründüğü bir anda saçmalamışım. şahsen ben çok güldüm. Noktasına, virgülüne dokunmadan aktarıyorum...

1- Sevgen sınav var, salı 5te, yeri duygu'ya sor, o bilmiyorsa inek duygu'yu arayıp ona sor. o da bilmiyorsa sınav tarihini kontrol et!!! (Sevgen'den kastım Prof. Cevza Sevgen)
2- mini beasts demo lesson plan, bilumum böcek resmi indir...

(burda ders notlarını kesip günlük yazmışım)
Dün çatolarla Garden state'i izledik, muhteşemdi. Çatolarla (Çato o zamanki erkek arkadaşım) takılmanın en güzel yanı bu güzel filmler olmalı. Duygu filmin yarısında uyudu, zaten eternal sunshine'da da uyumuştu, korku filmlerinde gözünü kırpmaz ama bak, uyuyor işte. (kendimce kızmışım duyguya)

(derslere geri dönüş yapmışım)
3- tezin son yazdığın kısımlarını mail at, yeni bölüme BAŞLA!!!! (tembellik belirtileri, evet, mütemadiyen)

gerisi yok....
hangi psikolojiyle yazmışsam 5 yaşındaki bir çocuk mantığında cümleler kurmuşum ve utanmaz utanmaz bu şuursuzluğumu yazıyorum. (shame on me!)

j*u*n*o*


son zamanlarda izlediğim en değişik filmlerden biri Juno, ne tam hollywoodvari bir havası var, ne de tam bağımsız bir film diyebilirim. en çok hissedilen şey, hem yönetmenin, hem senaristin hem de oyuncuların son derece içten olması. anahtar sözcük bu: "içten".

genç kız sevgilisiyle bir gece beraber olur ve hamile kalır. çocuğu aldırsam mı yoksa evlatlık olarak mı versem düşünceleri arasındayken karşılaştığı bir ilanla çocuğunu evlatlık vermeye karar verir. hem zaten evlat edinmek isteyen çift (bkz: yandaki foto) mükemmel bir anne baba modelidir (peki o nedir?), Juno da bu bebeği büyütecek kadar olgun diildir vesaire vesaire diye gider konusu.


filmin aslında tam olarak işlemek istediği konu sevgi, parçalanmış aileler ya da genç yaşta hamile kalmanın zorlukları değil, sadece bir olayı toplum tarafından biraz sıradışı ya da çatlak olarak nitelendirilebilecek birinin gözlerinden hiç yorum katmadan anlatmaya çalışmış ki bence filme içtenliğini katan da bu bilinçli veya bilinçsiz tarafsızlık.

filmin müzikleri ise soundtrack'i alınıp günlerce durmaksızın dinlenilecek kadar güzel, müzik bilgim çok zayıf olduğu için şarkıları, tarzı filan söylemem çok zor ama mutlaka dinlemek gerek...

7 Haziran 2008 Cumartesi

çanta yahut çöplük

çantaları açıp bakma zamanı geldi sanırım. şahsen fermuarı bozulmasa hiç boşaltma gereği duymayacağım çantamın içindekiler:
- 1 adet boş pet şişe
- 5 tane tükenmez kalem, üçü tükenmiş, 2 tane kurşun kalem, 1 silgi ama ucunu köpeğim ısırdığı için üzerinde diş izleri olan bir silgi
- güneş gözlüğü
- selpak mendil
- cep telefonu
- üzerinde betty boop resmi olan bir cüzdan
- kahverengi bir hırka (evet, 7 haziranda ama buna şaşıran olursa bir sonraki maddeyi es geçsin lütfen)
- bir çift eldiven
- bir adet not defteri, mavi, bazı kısımları günlük niyetine kullanılmış
- i-pod
- sigara, çakmak (Gülin kızsın diye)
- bilumum tel toka ve saç bandı varyasyonları
- bitmiş bir kapatıcı
- siyah rimel
- nivea vişneli lipstick
- bir adet yoklama kağıdı (register) şahsen bugün register bitmiş, bulamıyorum diye yaygara koparacağıma çantama baksam en azından zamandan tasarruf etmiş olurdum...
- yara bandı
- el kremi
- ayna
- 2 adet jacobs ikisi bir arada kahve ve bir paket tatlandırıcı
- deodorant
- güneş kremi
- the holiday filminin dvd'si
- (bence eldivenden bile bomba) bir adet küçük buda heykeli... (masadan çantama düşmüş olmalı)
- bir adet program geliştirme testi


evet efendim, ludmilla ve sera'yı sobeliyorum.
muhtemelen daha önce bu sobenin bir benzeri yapılmıştır ama kimse beni sobelemediği için içimde kaldı, sobeliyorum...

6 Haziran 2008 Cuma

the other boleyn girl


yarın kızlarla the other boleyn girl'ü izleyeceğiz. bitkisel hayatımı sürdürürken bir bestseller olan kitabını da okumuş bulunmaktayım. itiraf etmek gerekirse edebi değeri olmasa da 6 karısı olan 8. Henry'nin 2. karısının tahta çıkışını pek merak ediyorum çünkü o tahta çıkışın bedeli bir ülkenin mezhep değiştirmesiydi, kitap bile buna çok değinmemişken filmin buna değinmesini beklemiyorum tabi ama ben tarihi filmleri severim. sadece o atmosferi solumak bile bazen güzeldir...





edit: film egs'de bitmiş, ya başka sinemaya ya da başka bahara :(

bilmece

kitapçıdan çıktım ve bunu mutlaka bloga yazmam gerek dedim çünkü hayat garip tesadüflerle dolu....

**** **** ****** *******

geçtiğimiz pazartesi günü ders çalışmak için arkadaşlarımla cafe'si olan bir kitapçıya gittik, çalışırken kalemim bitti, aşağıya kalem almaya indim. kasada uzun boylu bir adam beş altı tane kitap almış, kasadan geçmesini bekliyor, en üsttede de ulysses, james joyce. sıramı beklerken bir yandan da edebi zevki bu kadar gelişmiş bu adamı inceden inceden inceliyorum (yerin dibine batasıca egom sayesinde) birdenbire dayanamayıp çok güzel bir kitaptır diyorum. sonra joyce üzerine kısa bir sohbet gerçekleşiyor. kibar adam bu güzel edebi sohbet! için bana teşekkür ediyor ve gidiyor.

o gidince kasadaki kadın onun kim olduğunu biliyor musun diye soruyor, hayır tanıyamadım diye yanıtlıyorum (içimden acaba kültür bakanıyla mı konuştum vb korkunç düşünceler geçiyor)
kim olduğunu öğrenince şaşkınlıktan az kalsın dudağım uçuklayacaktı, o kadar şaşırdım.

***** ******* ******* ********

şimdi soru:
kim bu adam?
birkaç ipucu...
-yazar, hem okur hem yazar
-üniversitede öğretmenlik yapar
-izmir'de yaşar
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...